Gülhan Berkman

Ben Biz Olunca

Afrika’da çalışan bir Antropolog araştırdığı bölgede yer alan kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir. Oyun basittir. Çocukları belirli bir yerde sıraya dizer ve açıklar:

“Herkes karşıdaki ağaca kadar tüm gücüyle koşacak ve ağaca ilk ulaşan birinciliği kapacak. Birincinin ödülü de o ağacın altındaki güzel meyveleri yemek olacak.”

Çocuklar oyuna hazır olunca, antropolog oyunu başlatır. İşte o anda bütün çocuklar el ele tutuşur, ve beraberce koşarlar. Hedef gösterilen ağacın altına, beraber varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar…

Çok keyifli bir hikayedir bu, günümüz dünyasında alışık olmadığımız ve oldukça ihtiyaç duyduğumuz türden… Hatta hikayedeki çocuklar, yedikleri meyvelerin çekirdeklerini de toprakta uygun yerlere gömseler daha da güzel olurdu diye düşünüyorum.

Çocuklar ve gençler ile ilgili yazmak istiyorum hep; bu dünyanın ve kendi geleceklerinin umudu onlar çünkü… Biliyoruz ki pek çok ebeveyn de çocuklarının geleceği için en iyi koşulları sağlamaya çalışıp, ellerinden geldiğince “en teknolojik” cihazları alıp, okuyabilecekleri “en iyi” okullara göndermeye çalışıyorlar onları. Çocuklar, okul ve dijital ortamların içerisinde, doğal olarak rekabetle tanışıyorlar ve kendilerinden beklenen gibi “en iyi” “ en birinci” olmaya çalışıyorlar. Yetişkinlerin dünyası da farklı değil aslında iş veya özel yaşamlara bakıldığında neredeyse tüm dünyada rekabetin ve bireyselliğin tavan yaptığını görüyoruz. Oysa küçücük bir virüs, bu dünya üzerindeki herkesin birbiriyle bağlantılı olduğunu bize göstermedi mi? 

Peki, her geçen gün daha fazla sınavlarla, kaygılarla boğuşarak, kimliklerini, değerlerini, oluştururlarken, bu gençlerin el ele tutuşup aynı hedefe koşmaları nasıl mümkün olacak?

Tabii ki sevgiyi ve dayanışmayı öne çıkaracak aktiviteler yaparak… Özellikle anne babaların toplum hizmeti projelerinde gönüllü olarak yer alıp gençlere örnek olmaları, büyük fark yaratacaktır diye düşünüyorum. Her gencin içinde yer alabileceği gönlünü koyabileceği pek çok proje var aslında, onları bulmaları okul ve öğretmenlerinin öncülüğünde çok da güzel bir şekilde gerçekleştirilebilir. Örneğin;  gözleri görmeyen kişilerin yararlanabilmesi için kitap okuyarak sesli kütüphaneye katkı sağlamak, kendi köyünün dışına çıkmamış çocukları şehre getirip birlikte sinemaya, tiyatroya, konsere gitmek, dezavantajlı, ihtiyacı olan çocuklara ders vermek, müzik aleti çalmayı, resim yapmayı, öğretmek gibi… Ya da gençler çevrelerinde toplumu ilgilendiren bir sorunu bularak ona çözüm üretip proje de geliştirebilirler, bu bağlamda kendilerine destek olacak pek çok sivil toplum kuruluşlarını da keşfedebilirler. Yapılacak o kadar çok şey, üstünde çalışılacak o kadar çok konu var ki. Herkes ilgi alanı doğrultusunda mutlaka kendine uygun bir proje bulabilir.

Çevrenizdeki kişiler ne kadar mutlu olur ve kendini iyi hissederse , mutlaka bu diğer bireylere sonra da toplumun tamamına bir şekilde yansıyacaktır. Elbette tüm bunlar gençlerin bakış açılarını genişleterek, kişisel gelişimine ve yaşamına çok büyük katkılar sağlayacaktır.

Hikayenin devamı da şöyle;

Çok şaşıran antropolog, çocuklara neden böyle yaptıklarını sorar. Aldığı cevap hayli manidardır; “Biz UBUNTU yaptık.”

Yarışsaydık, aramızdan sadece bir kişi yarışı kazanacak ve birinci olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül olan meyveleri yiyebilir ki?

Biz Ubuntu yapmayı seçtik böylece hepimiz birlikte meyveleri paylaşarak yedik. Ubuntu bizim dilimizde “Ben, biz olduğumuz zaman “Ben’im” demektir!

Sevgiyle Kalın